Ne savaş meydanları, ne de saraylar! Çağımızda tragedya kendini yepyeni alanlarda gösteriyor, hem de en zengin biçimiyle. Şiddetin ve öfkenin ana kaynağı olan tutkular, para hırsı, dizginlenemeyen iktidar mücadelesi, tüm çıkar çatışmalarını kökten halleden cinayetler, saklanan gerçekler, maskelenen yüzler, şantaj, fuhuş ve işte bankanın kapıları sizler için açılıyor…
Bir soytarı ve onun inanılması güç numarası… Ona hayran bir genç kız… Kendilerine anlatılan yalanlara inanarak yaşayan küçük insanların küçük dünyalarını anlatan büyük ve sımsıcak bir öykü. Günlük yaşantımıza böylesine egemen olan yalanlarla çevriliyken bu oyunda bahsedilen olayların hayatımızda olup bitenlerin yanında daha mı az inanılır olduğunu soran acı bir öykü. Yaşamın akışına müdahale edemeyen, […]
Başkası, kendi, tekbaşınalık ve kalabalık gibi kavramlar hakkında bir sorgulama sürecinin cehennem versiyonu ile karşı karşıya bırakıyor seyredeni Sartre… Seyirci seyrettiği oyunun ne kadar içinde ne kadar dışında olduğunu belki yan koltuktaki seyircinin gözlerinden belki de oyuncuların gözlerinden kendisini görerek karar verecek ve hem oyun esnasında hem de belki daha sonra cehenneme yapacağı yolculukta hazırlıklarına […]
Kırdaki bir pansiyon evinin salonunda, alışılagelmiş zaman kavramlarının dışında kalan, her bireyin kendi gerçeğini somutlaştırma çabasının acıklı gülünç öyküsü, iletişim görünümü altında sürüp giden iletişimsizliğin güldürüsü… “-Yakalandı demek. konuşmak isterken. – Yakalandı ya.. Astılar… Öldükten sonra bir iki an kendini yaşıyorum sanmış. Yaşadığından değil, alışkanlıktan… Yaşamağa çok alışmış da ondan… ” “- Gençlik uçurumun dibinde […]